4 Haziran 2015 Perşembe

Cinsel Gelişim Dönemleri / Oral Dönem

     Hemen hemen her anne-baba çocuklarını daha iyi tanıma ihtiyacı duyar. Çocuk ve gençleri daha iyi tanımak ise onların içinde bulundukları gelişme döneminin özelliklerinin bilinmesini gerektirmektedir .Her canlının kendine özgü gelişim öyküsü olmakla beraber, gelişim aşamalarının her birinde çocuğun da çözmesi gereken görevler vardır. Ve sağlıklı gelişim için bu görevler başarıyla tamamlanmalıdır. Gelişim özelliklerine göre başarılması gereken görevler oldukça önemlidir. Başarıyla atlatılamayan dönem bir sonra ki dönemi de olumsuz olarak etkilemekte, psikolojik ve fiziksel olarak kişide yaşam boyu etkileyecek izler bırakmaktadır.Çocuğumuzun gelecekte ruhsal sıkıntılar yaşamaması için aile olarak çocuğun gelişiminde etkin ve doğru rol alarak yardım etmeliyiz.Kulaktan dolma edindiğimiz bilgilerin doğruluğunu gelişen teknoloji ve kitaplar sayesinde öğrenebilir, hem kendimizi hem de çocuğumuzu doğru yönlendirebiliriz.Bunlardan yola çıkarak bir yazı derledim.Hayatımızın her evresinde bize lazım olacak bilgileri kısaca anlatmaya çalıştım,okurken çocukluğunuzdan çok şey bulacağınıza eminim.




Freud’a Göre Cinsel Gelişim Dönemleri


Freud, ruhsal bozuklukların, oluşumunda cinsel gelişime özel bir önem vermiş ve cinsel gelişim dönemlerindeki sorunların ve saplantıların birçok ruhsal bozukluğun kaynağını oluşturduğunu savunmuştur.
Daha çok yetişkinlerdeki kişilik ve anormal davranışlar üzerinde çalışmalar yaptıysa da kişiliğin yapısında bebeklik ve çocukluk yıllarının önemini belirten ilk kuramcı olarak tarihte yer edinmiştir.
Freud’a göre kişiliğin şekillenmesinde yaşamın ilk altı yılının ve çocuk gelişiminde anne baba tutumlarının önemli olduğunu belirtmiştir.
Çocuklukta başlayan cinsellik kavramı, ergenlik döneminde son şekline ulaşır. Çocukluktan itibaren cinsel gelişimin sağlam temeller üzerinde oluşturulması önemlidir. İnsan soyunu sürdürmesi cinsel gelişimin sağlıklı olmasına bağlıdır. Freud, çocuk cinselliğinin ilk belirtilerinin, beslenme ya da idrar kesesi ve barsak denetiminin kazanılması gibi aslında cinsel nitelikli olmayan bedensel işlevlerden kaynaklandığı görüşündedir. Bu görüşe göre çocukta psikolojik ve cinsel gelişim, her biri bir önceki dönemlerde kazanılan davranışları da kapsayan beş dönemde tamamlanır.
*Oral Dönem (0-1 yaş)
* Anal Dönem (1-3 yaş)
*Fallik Dönem (4-6 yaş)
*Latent Dönem (7-11 yaş)
*Genital Dönem  (12-18 yaş)
Bu beş dönemin hepsini iyice anlamak, detaylı bilgiler vermek maksadıyla yazı dizisi şeklinde paylaşacağım. İlk dönem olan Oral dönemden başlayalım.





ORAL DÖNEM(0-1 yaş) : Gelişimin ilk basamağıdır. Bu dönemde başlıca haz kaynağı ağızdan besin almaktır. Bebek sürekli alıcıdır. Bebeğin ihtiyaçları, algılamaları ve kendini anlatım biçimi ağız(oral) bölgesinde toplanmıştır. Ağız bölgesinde açlık, susuzluk, anne memesi ya da onun yerine geçen nesnelerin oluşturduğu ve hoşlanma duygusu yaratan dokunma uyarımları, yutma ve doymaya ilişkin duyulardır.
Bu dönemin ikinci kısmında diş çıkarmayla birlikte ısırma davranışı görülmeye başlar .Bu dönem sağlıklı atlatılamadığı takdirde , ağızla ve içe almayla ilgili bir takım davranışlar sıklıkla görülebilir.Örneğin sigara içme gibi
Bebekteki oral dürtülerin iki öğesi bulunmaktadır. Bunlar; Libidoya yönelik öğe (oral erotizm) ve  Saldırgan öğe (oral sadizm)  . Libidoya yönelik öğe Oral öğenin yarattığı gerginliğe son vermeyi amaçlar. Amaca ulaşılması, bir gevşeme ve suskunluk yaratır. Oral erotizm bu dönemin ilk aylarında daha çok egemendir. * Emme ile amaca ulaşıldığında gevşeme ve suskunluk oluşur.     Saldırgan öğe (oral sadizm): Oral dönemin son aylarında oral erotik öğelerle birlikte varlığını sürdürür. Oral saldırganlık ısırma, çiğneme, tükürme ve ağlama tepkileriyle anlatım bulur. İnsanda var olan yıkıcı eğilimlerin ilk belirtileri bu dönemde görülür. *  Bu dönemdeki yaşantılara bağlı olarak ilerleyen yıllarda saldırganlık dürtülerini ya da cinsel dürtülerini başkalarını ısırma yoluyla da dışa vurabilirler.

Bu dönemde aşırı doyurulmaya veya aşırı doyumsuzluk içinde kalırsa, çocuk bir sonraki dönemlere geçiş yapmakta zorlanır.  Freud’a göre memeden erken ya da geç ayrılan bireyler ağızdan zevk alma türüne saplanma geliştirebilir buna fiksasyon denir. Fiksasyona örnek olarak beklenmedik bir şekilde aniden sütten kesilmiş bir çocuk, kendini o döneme fiksler ve tıpkı emzirilen bebek gibi pasif ve bağımlı bir karaktere bürünür veya yarım kalan bu duyguların tatmin için kendini sigara, alkol gibi haz veren maddelere ya da aşırı yemeye verir. Yetişkin kişide aşırı ağızcılık ( oburluk, ağızla cinsel doyum vb…) aşırı bağımlılık, abartı iyimserlik, çıkarcılık, karamsarlık, haset, kıskançlık baskın olursa, bu davranış özellikleri oral döneme saplanma belirtileri olarak düşünülebilir. Bu kişiler başkalarından almaya alışmış, aşırı isteyici ve bağımlıdırlar.  Okul öncesi dönemde tırnak yemenin oral dönemde takılmış bireylerde olabileceğini ifade etmiştir Freud. Yani hayatın ilk iki yılına takılıp kalma denilebilir. Emme döneminden çıkan çocuk ağzıyla alakadar olup, bir süre boşluk hisseder. Bundan dolayı ne bulsa ağzına götürme eğilimindedir. Bebeğin annesinden meme emmesi(ruhsal ve fiziksel beslenme) onunla arasındaki bağın güçlenmesine ve düzenlenmesine yol açar. Bu ilişkinin yetersiz veya aşırı olması bebeğin gelişimi ve ruh sağlığı açısında zararlı olacaktır. Freud’a göre oral dönemdeki bu eksiklik ve aşırılıklar bebeğinizin ileride, ileri derecede iyimserlik, narsisizm, kötümserlik (depresif dorumlarda sık görülür) ve devamlı isteme davranışlarında bulunmasına ve genellikle ileri derecede bağımlı ve diğer insanlardan istekte veya böyle bir arayış içinde bulunmasına sebep olur. Bu kişiler özellikte doyurulmak isterler fakat başkalarını doyurmazlar, kendi saygılarını sağlamak için nesnelere ileri derece bağlanır.

Psikoseksüel gelişim döneminde anne bebek ilişkisi önemlidir. Çocuğun anneden destek alma ve ona tutunma isteği ve bunun tatmini psikoseksüel gelişimine önemli katkı sağlar. Beslenme sürecinde anne bebek ilişkisi gelişir. Bu ilişkinin niteliği, çocuğun ruhsal gelişimi açısından önemlidir. Bu ilişki ve bakım sadece oral yoldan meme ile beslenmesi değildir. Anne ve bebek arasındaki duygusal ilişki ve bunun niteliği de son derece önemlidir. Freud oral dönemde ihmal edilen, yeterince sevilmeyen bebeklerin gelecekte ciddi akıl hastalıkları yaşayabileceğini söylemektedir. Freud’a göre çocuk bu dönemi sorunlu olarak yaşarsa, ileriki yaşamında paylaşmayan, para, eşya biriktirmekte doyum bulan cimri bir insan ya da alaycı, saldırgan ve kavgacı olabilmektedir. Devamlı, dengeli ve kararlı bir sevgi, çocuğun sağlıklı büyümesi, sağlam bir kişilik geliştirmesi, çevreye uyumu açısından çok gereklidir. Doğumdan kısa bir süre sonra, çeşitli nedenlerle annesinden ayrılıp yuvalara yerleştirilen bebeklerde çeşitli gelişim bozuklukları ortaya çıkmaktadır. Boyları ve ağırlıkları yaşıtlarına göre geri kalır. Sık hastalanırlar. Hastalıkları ağır geçer, ölüm oranı yüksektir. Çevreye ilgisiz olmakta, ilgi ve uyarmaya geç tepki vermektedirler. Baş sallama, baş vurma, yerinde sallanma vardır. Çevreye boş bakışlarla bakarlar. Geç yürür, geç konuşurlar. Tuvalet eğitimleri de geç kalır. Bu dönemde en önemli güven kaynağı, devamlılığı olan anne ya da anne bakımı veren bakıcıdır. Bağlanma duygusu yerleştikten sonra anneden ayrılma ve bu ayrılmanın uzun sürmesi kişilik gelişimine büyük zarar verebilmektedir. Bunun özü "temel güvensizlik duygusu" dur.
Çocuk anne ile birleştikten, kendi vücuduyla anne vücudunu bir gördükten sonra yeterli donanıma ve kapasiteye ulaştığı dönemde, anneden ayrışmayla ilk egzersizlere başlar. Anne kucağındayken bebeğin başını geriye iterek anneden uzaklaşma yönündeki gayreti ilk ayrışma, ilk birey olma mücadelesidir. Sürünerek uzaklaşmaya başlayan bebek annesiyle mesafesinin açıldığını fark edince paniğe kapılıp yine anneye yönelir. Annenin, korkma seninleyim mesajını içeren ve bir taraftan da onun daha uzağa gitmesini cesaretlendiren bir bakış ve hissediş çocuğun birey olma konusundaki cesaretini artırır ve uzağa gitmek konusunda motivasyon kazanır. Böyle bir çocuk sağlıklı gelişim çizgisinde olan çocuktur. Annenin korkak ve ürkek bakışları çocuk üzerinde panik hissi yaratır ve ruhsal gelişimini olumsuz etkiler.

Tüm bu sebeplerden dolayı uzmanlar annelere şunu söyler; çocuğunuz ağladığında anında yanına gidin, 1 yaşında ağlar susar demeyin, ayrıca altını ıslattığı zaman değiştirin, dursun sonra değiştiririm ya da kakasını da yapsın bekleyelim demeyin. Bizler için küçük bir davranış çocuğumuzun gelecekteki tüm hayatını etkileyebilmektedir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder